Annem, 25 yaşımda evlilik zamanı geldi geçti derken yuva kurma konusunu gündeme getirdi. Yakın bir akrabamız, komşularının çok dindar olduğunu söyledi. Ailelerinden daha fazla dine bağlı olduğunu duyunca çok sevindim. “Gittik bir görelim görüşelim” dedim ve ilk olarak ailemle konuştum. Hatta konuşmadım ama onlar sürekli konuştular ve şaşırdım.Bir yorum yapmadım… En iyi müzüsyenler kına gecesinde olacakmış…
Düğünde de aynı şey… En pahalı malzemelerden yapılmış bir ev olacakmış.Bu araba son model olacakmış çünkü komşunun damadı yeni bir araba almıştı. Utandım, anne hadi kalkalım diyecektim… Kızla bir araya gelmek istediler… Sonuç olarak,
Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.
Kızla tanıştırmak istediler ve İslami kurallara uygun olarak görüştük. On beş bilezik, en iyi gelinlik, en büyük düğün salonu ve 10 bin lira değerinde 10 bilezik vardı. Ne yapacağımı bilemedim. Ben Saliha Bir Eş olmak istiyordum sadace. İstekleri bir türlü bitmiyordu. Yan taraftaki aynaya baktım ve bir iş adamı profili yoktu. Yirmi beş dakika konuştuktan sonra istekleri bitti. Biran önce kalkıp gitmek istiyordum, sıkılmıştım ve geleli bir saat olmasına rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi karartmıştı. Tekrar sordu isteklerin nelerdir? Hayırlısı olsun dedim, kalktım ve nezaketle ayrıldık evden. Yan komşuları olan Serhat amcanın kızı çok iyiydi ve çocukluğumdan beri tanırdım kendisini. Tamam dedim dedim amcama geliriz ve hazırlanıp annemle yola çıktık ve on beş dakika sonra geldik. Sohbet çocukluğumuzdan başladı ve beni övmeye başladı. Kızardıkça kızardım ve utancımdan bir şey diyemiyorum. Sonra söz asıl konuya geldi. Evladım seni severim, amaç gençleri mutlu etmek Allah’ın izniyle dedi. O kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı. En sonunda, oğlumun kumar borcu var ve onu ödemeden evlilik olmaz dedi. Birden gözlerim açıldı ve gerçekten şaşırdım. Gözümü yerden alamadım. Serhat amca gençleri görüştürelim dedi ve bir odaya geçtik. Kız konuşmaya başladı ve önceki görüştüğüm kız gibi her şeyi istedi. Telefonu böldü, açtı ve konuşmayı kapattı. Tekrar çaldı, konuştuktan sonra kapattı. Arayanın kim olduğunu sordum ama dayanamadım. Eşinden ayrılalı on gün olmuş. Neden ayrıldıklarını sormak istedim. Çay bahçesinde bir erkekle otururken karşılaştıktan sonra tartıştılar ve tartışma büyüyünce ayrılmak zorunda kaldılar. Oturduğunuz kişinin kimliği nedir? Çalıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş, yani önceden işe alındınız mı? Evet, masörüm dedi ve şok oldum. Beş dakika içinde hiçbir şey bilmiyordum. Evlilik amacını sordum. Nişanlısı farklı bir hayat ve ortam istiyormuş. Açıkça söylemek gerekirse hava değişimine ihtiyaç duymuş. Daha fazla dayanamayıp izin istedim kalktım. Ben sadece saliha bir eş istiyordum. Annemle nezaketle ayrıldık. Daha sonra öğrendim ki Serhat amca arkamdan çok laf etmiş. Gülümseyip, bugün öven yarın söver dedim içimden.
Bugün öven yarın söver dedim içimden ve evlilik fikrinden tamamen vazgeçtim. Haftalardır evden çıkmadım. Akşamları balkonda hava almak için oturup kitap okuyordum. Karşı komşumuz gece çalıştığı için dokuz gibi evden ayrıldı. Her gece on yaşındaki oğlu babasının peşinden ağlayıp dururdu ve ablası onu oyalamak için balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyordu. Bu sık sık tekrar etmeye başlayınca bunaldım. Bir akşam, kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı anda balkona çıktım. Beni görünce o da balkona çıktı ve yeni bir konu buldu ve konuşmaya başladı. Her akşam kitap okuyorsun, nedir onlar? Beklediğim fırsat geldi, okumak istersen vereyim dedi. Besmele çekip kitabı yaklaşık üç metre uzaktaki kıza attım. Bir Salı akşamı içim çok daralmıştı ve adeta boğuluyordum. O gece iki rekat namaz kılıp yattım ve acayip bir rüya gördüm. Birine anlatmalıydım bu rüyayı. O akşam balkonda dolunayı izlerken telefonum çalındı ve annemle birkaç kızla daha görüşmeye gittim ama sonuç aynı kaldı. Kitabı okuduktan sonra bir daha balkona çıkmaz oldum ve evlilikten vazgeçmiştim. Canı sıkıldığından beni çağırdı. Abdest aldıktan sonra evin yanında bulunan çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan başlayan konudan sonra, çocukken gördüğüm rüyayı anlatmak istiyorum. Tozlu bir köyde gidiyordum ve etrafımda bir sürü yılan vardı. Yılanlar kafalarını bir metre kadar yükseltmişler ve üzerime atılmak için zaman kolluyorlardı. Kılıçla kendimi savunuyordum ve yaklaşanları öldürüyordum. İleride uyuyan biri vardı ve kimse yoktu. Uyuyan kişiye baktım ve o ses Musul’du. Sonra ileride giden iki kişi gördüm; biri Peygamberimizdiصلى الله عليه وسلم, diğerinin kim olduğunu bilmiyordum. Ali rüyamı yorumlamaya başladı ve düşmanlarını yenerek iyi bir sonuca ulaşacağını söyledi. Ardından evlilik konusuna geldi ve benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı ve sadece dünyalık için yaşamamalıydı. Ali uzun süre dinledikten sonra sıkıntılarımı anlatmaya başladı. Evden ayrılırken annem bana bildirdi ki bizim mahallede bir kız var ve onunla görüştürmek istiyorlar. Ek olarak, Ali’ye, bundan sonra kimseyle görüşmek istemiyorum dedim. Kız zaten istekli değildi ve nedenini sordum. Daha sonra birkaç kişiyle görüşmüş ve evlilikten soğumuş. Alinin annesi ısrar edince görüşelim demiş. Tamam dedim ve yarın gideriz diye sözleştik. Rüyam gerçek mi olacaktı? Bu zamana kadar sabrettim ama Allahü tealanın izniyle engelleri aştım. Ali ile vedalaşıp eve geldim ve konuyu anneme açtım. Yarın gidecektik görüşmeye çok heyecanlıydım. Sabah erkenden kalkıp giyindim ve heyecanla sağa sola yürüdüm. Bir odaya aldılar beni kızla görüşmek için. Sandalyeye oturdum ve ellerim masanın üzerinde terleyen ellerimi silmek için bez bir mendil vardı. Nurani yüzlü kız odaya girdi ve konuşmaya başladı. Diğer kızlar gibi gelinlikten bilezikten bahsetmedi ve ilk sorusu namazdan oldu. Bana namaz kılıyor musun demedi; yalnızca namazı kaç dakikada kıldığımı sordu. Öğle namazı kaç dakikada bitiyor diye sordum ve yaklaşık on beş dakika olduğunu söyledim. Memnun oldu. Daha sonra birikmiş paran ne kadar olduğunu sordum ve önceki görüşmelerimizde olduğu gibi paranın zekatını veriyor musun deyince yanlış düşündüğü için utandım. Evet veriyorum dedim. Konuşmasına ağır ağır devam etti. Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm ve hepsi zengindi ve bütün konuşmaları paraya odaklandı. Din hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı ve namaz kılmıyorlardı. Birincisi, namazı doğru ve huşu içinde kılan bir kişiden zarar gelmez. Ailesinin haklarını gözetir, haksızlık yapamaz. Herkesin en iyisini ve en güzelini istemesi gerekir. İnsanları hor görmez ve ezmez. Böyle bir kişi her şeyi sever ve Allahü teala da her şeyi sever. Allahü tealanın sevdiği kul ise makbul edilen kuldur. Daha sonra zekatı sordum çünkü bu parada fakirlerin hakkı da var. Eşinin haklarını gözetmeyen biri, fakir insanların haklarını da gözetmez. Allahü teala ondan nasıl razı olur ki… Ne kadar doğru konuşuyordu ki bu beni çok sevindirdi. Yan taraftaki kitaplığı göstererek okuduğu kitapları gösterdi ve dünyalık bir şey istemiyorum dedi. Görünce çok sevindim çünkü Ehli sünnet Alimlerinin kitaplarını okuyormuş. Nedense terliyordum ve elimdeki bez mendil de çok ıslanmıştı. Her şeyi bana anlattığında, kıza soracak bir şey kalmamıştı. Son olarak, dışarı çıkmak için ayağa kalktığımda elimdeki mendil yere düştü. Yere baktım ama göremedim ve dışarı çıktım. Annemle yaklaşık on dakika konuştuk ve annem çıkınca evden izin istedik ve ayrıldık. İki taraf da birbirlerinden memnundu. İçerideki konuşmalarını sordum. Annemin ailemle olan ilişkilerini sorguladı. çünkü Allahü teala, anne ve babanın onaylamadığı bir çocuktan memnun olmazdı. Eve döndükten sonra konuyu babamla konuştuk ve çok heyecanlandım. Abdest aldım ve iki rekat namaz kıldım odamda ve birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma. Sabır kılıcımla zorlukları aşmayı başarmıştım ve bu günden itibaren düğün hazırlıklarına başlayacaktık. Söz kesildi ve aileler arasında yüzükler takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı olmuştu: akraba tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyordu, ben ise dini açıdan kabul edilemez olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Daha yumuşak oldukça üzerime geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş. Bir cenaze evi gibi dualar edilip mevlit okutulmazmış, bu yüzden ne yapacağımı şaşırdım ve çok bunaldım. Defalarca haram olduğunu söyledim ama çalgısız olması gerektiğini kabul edemiyordum. Bir akşam evde akrabalarla bu konuyu tartıştık. Hepsi bir şartla isteğinizi kabul ederim deyince şaşırdılar. Herkes ne diyeceğimi bekliyordu. Bir Perşembe günü kız tarafıyla anlaşıp düğün alış verişine çıktık. Nişanlım sanki yanımda köle gibi duruyordu. Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve benim yerime hesap vermek isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim. Açıkçası kimse yüzüme bakmıyordu artık utanmışlardı. Bu konu da böylece kapandı. Ne göstersem olur beğendim dedi. Bir insan bu kadar ince ve mütevazi olabilirdi? Onun durumunu gördüğümde en iyi ve en güzel şeyleri seçiyordum. Onu mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yapmak istiyordum. Evimizi güzelce döşemiştik ve düğün günü yaklaşıyordu ve heyecandan ölecek gibiydim. Düğün tam istediğim gibi geçti…. Evliliğimizin ilk yılları, diğer evliliklerin ilk yılları gibi tartışma veya kavga ile geçti. İslam’ın etrafında toplandık. Hiçbir sorunumuz yoktu. Eşimin zekasına, ahlakına ve güler yüzüne hayrandım. İşteyken fırsat buldukça onu arıyordum ve sesini duyunca çok mutlu oluyordum. Konuşması beni rahatlattı. Bunun nasıl yapıldığını anlayamadım. Evime her gittiğimde beni güler yüzle karşılardı ve bütün yorgunluğumu giderdi. Yemek hazırlama sürecinde yardım ederdim. Yorgun olduğun için otur derken, ben de içeri gidip otururdum. Onun üzülmesini hiç istememiştim. Her isteğini yerine getirmek için can atıyordum. Bir şeyler istediğinde gözlerinin içine bakardım. Birkaç kez arabamla gezerdik ve gezdirdiğinde mutlu olurdu. Bir gün, onu gezdirmek için arabaya bindik. Dönüp bana bakıyordu. Sabir çok güzeldir ve insanı bu araba gibi bir yere götürür dedi. Neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım; biraz gezdikten sonra eve döndük ve yatak odasının kapısı birkaç gün önce bozulmuştu ve kilidi zor açılıp kapanıyordu. Geçen gece mahallemizde bir hırsızlık olayı olduğu için odamızın kapısını kilitliyorduk. Eşim bir haftadır midesi bulanıyor ve bu nedenle geceleri sık sık kalkıyordu. Uykum çok hafif olduğu için kalktığımda kalktığını hissettim ama uyandığımı anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi, ancak o anda gözlerime inanamayacağım bir şey oldu: Kapı kilitliydi ve eşim Bismillahirrahmanirrahim dedi ve kapıyı açmadan dışarı çıktı. Bu durumu görünce kalbimin atışları hızlandı, terlemeye başladım ve yataktan kalktığımda gözlerim kapıya odaklanıyordu. Yatak odasının camından lavabonun ışığı göründü ve elini yüzünü yıkarken ışığı söndürdü. Hemen yatağa yattım ve uyuyormuş gibi davrandım. Ek olarak, eşim kapıyı açmadan odaya girdi. Kalp atışlarım daha da artınca uyanmış gibi yaparak yatakta doğruldum ve gülümseyerek yüzüme baktı. Uyandığımı görünce gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ve ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Rahatsız mı olduğumu sordu. Işe gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum, deyince gülümsedi ve yattı. Bu nasıl oldu?Akşam eve gittiğimde, zile basmadım ve anahtarımla kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda eşimi karşımda buldum. İşten geldiğimde kapıyı açmak için bekliyormuş. Selam verdim ve içeri girdim, yüzümü yıkadım ve sofrayı hazırladık ve yemeği yedik. Bu gün neden durgunsun? Diye sordu ve cevap veremedim. Dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki? Elimden tutup beni ayağa kaldırdı ve gözlerinin içine bakıyordum. Sana bir şey söyleyeceğim dedi ve ondan sonrasını hatırlamıyorum. Ayaklarım boşaldı ve yarım saat sonra kendime geldiğimde eşimin yanı başımda oturduğunu gördüm. Yattığım yerden doğrulup eşime baktığımda utanıp yüzünü yere çevirdi. Bu habere o kadar sevindim ki anlatamam. Akşamları eşimle birlikte uyumaya devam ettim. İslam Ahlakını mı okutsak? Herkese imanı mı okutsaydık? İlk önce Halifelerin menkıbeleriyle kalbini yeşertmeliydi. Evladım Ehli Sünneti yaymak için çabalayan bir kul olmalıydı. Her akşam eşimle İmam-ı Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Gözlerim yorgunluktan ağrıdı ve bir akşam okurken sesli olarak okumasını istedim. Gözlerimi kapatarak dinlenmeye çalıştım. 212 Mektubu okuyordu ve bir an gözlerimi açtığımda elindeki kitap açıktı. Gözlerimi açtığımda hemen kitabı açıp gözlerini kitaba dikti. O kadar sayfayı ezberlemiş olduğunu anladım. Okuduğu mektup bittiğinde durdu. Mektubatı bu zamana kadar kaç kez okuduğunu sorduğunda bilmediğini söyledi. Peki, kitabı bitirmek ne kadar zaman alır? Bir hafta diye yanıtladı. O günden sonra eşime olan hürmet ve saygım arttı. Anladım ki eşim manevi olarak yükseldi ve beni rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir kerametti. Eşim bir evliyaydı ve Ilmihal’i okurken anlamadığım şeyleri soruyordum. Her şeyi o kadar iyi açıklayıp anlatıyordu ki hayran kaldım. Herhangi bir hikmetsiz hareketini görsem soruyordum. Eşimin birkaç kerametini daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa olsun bu konuyu tartışacaktım, çünkü karşımda İslamiyeti yaşayan bir örnek vardı, bu yüzden Allahü tealaya her saniye şükretsem yine az gelirdi. O da hemen açıklar; ilmihalin şu sayfasında yazıyor diye söylerdi. Her haline sabrediyordu ve şükrettiği açıktı. İslamiyetin en ince yönlerine en iyi şekilde dikkat ediyorsun. Ek bilgi vermek istemediğimde eşim konuşmaya başladı: “Sabır güzel şeydir. Sabit zamanlarda şükretmek daha iyidir. İnsan her şeye sabreder ve şükrederse Allahü teala ona daha iyilerini ihsan eder. “Artık ağzımdan tek kelime çıkmıyordu ve eşimde konuşmasını bitirmişti. O günden sonra ona daha dikkatli davrandım.” Onu rahatsız edecek her şeyden kaçınıyordum. Bir akşam, komşu kızının düğünü varmış ve beni de düğüne davet etmişlerdi. Düğün İslami kurallara uygun şekilde düzenlenmişti ve eşimle birlikte oraya gittik. Düğünde İslami kurallara uyma çabalarını görünce çok sevindim. Bir akşam balkondan kendisine Kıyamet ve Ahiret kitabını verdiğimde aklıma geldi. O kızın kardeşi on dakika sonra geldi. Babası işe giderken arkasından ağlayan çocuk, “Abi eğilir misin” dedi. Eğildim ve ablası bana çok teşekkür etti. Bu duruma gelmesi bana bağlıydı. Bunun öğrenilmesi beni çok sevindirdi. Düğünde eşim hamile olduğu için eve gittik. Aradan aylar geçti ve eşim doğdu ve bir oğlum oldu. Hayatımız çok mutluydu ve her akşam kitap okumaya devam ediyorduk. Eşime “üstadım” diye hitap ediyordum ve o benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim için en büyük araçtı. Geceleri oğlumuz ağladığında onu alıp başka bir odaya götürürdüm, rahatsız olmasın diye. Aradan iki yıl geçti ve oğlumuz büyüdü. Eşim her zaman sabır ve şükretmemi tavsiye ediyordu, ancak bir zaman sonra hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçti. Eşimin hastalığı giderek daha da ilerlemişken, ben yardımcı olamıyordum. İşten eve geldiğimde kapıyı çaldım ama açmadı. İçeri girdim ve mükemmel bir koku duydum. İçeri girdim ve eşim yatıyordu, sanki uyuyordu. Uzun süre uyanmayınca onu uyandırmaya çalıştığımda öldüğünü fark ettim. O anda gerçekten yıkılmıştım. İçim yanıyordu. Gözlerimden yaşlar aktı. Annemi aradım ve gelmesini rica ettim…. Diğer gün eşimi defnettik ve mezara girdiğimde burnuma gelen hoş koku mezardan gelmeye başladı. Her gittiğimde burnuma gelen bu kokuyu duymaktan vazgeçemiyordum. Onu özlüyordum. Üstadım ve sevgili eşi vefat etti. Sabretmekten başka çare bulamıyordum ve her an onu düşünüyordum. Aylar sonra eve girme cesareti gösterdim ve gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Balkondan çıktıktan sonra sandalyeye oturdum. Dolunay vardı. Alinin beni aradığı akşam geldi aklıma. O akşam aynı dolunay vardı ve gözlerimden yaşlar akarak dışarıya çıktım. Eşimin ve üstadımın mezarına doğru gittim. Uzun saatler ağladım…. O güzel kokuyu yeniden hissetmeye başladım ve arkamdan gelen bir el omzuma dokundu. Arkama döndüm ve eşim nurlar içinde arkamda duruyordu. Heyecandan konuşamamıştım. Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu ve etrafıma baktım. Eşimi gördüğümde sabret dediğini hatırladım. Camiye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dışarı çıkarken cebimde bir şey olduğunu fark ettim ve elime attım. Eşimin evinde ilk konuştuğumuzda avucumun içindeki mendil ayağa kalkarken yere düşmüştü ve bulamamıştım. Bu demek ki eşim onu bulup saklamış. Mendilin çok güzel olduğunu bilmiyordum. O genç ben, Doğan. Allahü teala herkese sabır ve şükür gibi yüksek dereceler nasip eylesin. Çok teşekkür ederim değerli zamanınızı ayırıp okuduğunuz için. Evli ve bekar kardeşlerimiz bu hikayeden çok şey çıkaracağına inanıyorum. Bu hikayedeki Saliha Hanıma bir fatiha da bağışlayalım.